14 Aralık 2014 Pazar

Karışık Aile - Blended

     Film seyretmeyi çok seviyorum. Hele evde yalnızsam ve hava soğuksa. Zaten küçük bir ilçede görev yapıyorsanız çok da fazla seçeneğiniz kalmıyor. Gerçi İstanbul'da çalışırken de hafta sonu eve kapanıp, bolca film izlediğim günler olmuştu (8'e kadar çıkmışlığım var). Neyse imdb benim gibi sinemaseverler için bulunmaz bir nimet. Artık Türkiye'de de bu tarz sitelerin olması film seçimini kolaylaştırıyor. Üniversite okuduğum yıllarda Eminönü'nden vcd'ler alır, birkaç arkadaş toplanır, seyrederdik. Tabii cd takılır, görüntü berbattır, bir de 2 cd olarak seyrettiğiniz için 1.cd bitince hadi öbürünü tak derdi yaşanırdı. Şimdi herşey çok rahat. Yanlış zamanda doğmuşum geyiğini yapmak istemiyorum ama bir 10 yıl daha geç doğabilirmişim hani :) 

     Ben korku filmlerini seyretmeyi tercih etmiyorum. Belki klişe, sıradan gelecek ama romantik-komedi filmlerini seyretmeyi seviyorum. Çünkü mutlu oluyorum. Daha önceki yazımda bahsettiğim gibi polisiyeyi de seviyorum. Gizem her zaman beni çekmiştir ama akıllı kurgulanmış bir polisiye olmalı. 

     Dün akşam tez yazmak istemediğim akşamlardan biriydi ve ben de kendime şöyle kafa dağıtacak bir film bulayım dedim ve son zamanlarda adını sıklıkla duyduğum Blended- Karışık Aile  filmini izlemeye karar verdim. Drew Barrymore, bana çok sempatik gelen bir kadın. Oyunculuğundan bazen sıkılsam, hatta bazı mimiklerine gıcık olsam da seviyorum bu kadını ve filmlerini. Adam Sandler ise bundan bir 10 küsur yıl önce aşık olduğum aktör :) Son yıllarda çektiği filmlerde epey bir zırvaladı ama bence bu filmde toparlamış.

     Ben filmi sevdim. Tam bir aile filmi diyebilirim. Sanırım benim de böyle bir filme ihtiyacım varmış ki bana iyi geldi. Film vizyona yeni girdiğinde Terry Crews'un Jimmy Fallon'a çıktığı bölümü seyretmiştim ve O'nun sahneleri yayınlandığında epey bir gülmüştüm. Filmdeki en komik sahnelerden bazıları kesinlikle Terry Crews'a ait.

     Konusu ise şöyle; kocasından boşanmış ve kendini 2 oğluna adamış bir kadın ile karısını kanserden kaybetmiş ve tüm hayatı 3 kızı olan bir adam tanıdıklar vasıtasıyla bir akşam yemeğine çıkarlar. Ancak işler yolunda gitmez ve berbat bir geceden sonra tekrar görüşecekleri akıllarına bile gelmeyen kahramanlarımız bir şekilde Afrika'da bir tatilde biraraya gelirler. Hem de aileleriyle birlikte. Ancak gittikleri otelin bir özelliği vardır. Burası bir blender vazifesi görmektedir. Ondan sonra da komik ve beklenmedik olaylar başlar. Yani kısaca gülmek garanti. 


Sanırım bu postu Afrika'da geçirilen son gece çalınan şarkıyla bitirmek doğru olacaktır. Andy Williams - Love is a many splendored thing

Bol kahkahalı seyirler :)

12 Aralık 2014 Cuma

Sardunya Kokan ve Katilini Seven Kadınlar


İlk önce Sardunya Kokan Kadınlar ile tanıdık O'nu. Sonra Kadınım ve Katilimi Sevmişim ile devam etti yolculuğumuz. Kadın hikayeleri ile. Bizim hikayelerimiz ile. Okudukça "aa ben de bunu yaşamıştım" yada "sanki bizim Neriman Abladan bahsediyor" dedik. Yeri geldi ağlayarak dedik, yeri geldi gülerek ama çoğunlukla ağlayarak. O kadar güzel anlatmış ki Mine ENGİN TEKAY bize bizleri. Kadın olmanın zorluğunu ve diğerlerinin acımasızlığını. Diğerleri derken yanlış anlaşılmasın lütfen, sadece zorbalığı seçen erkekleri kastetmiyorum. Bize birçok erkekten daha fazla zararı dokunan hemcinslerimi de kastediyorum. Kadınım ve Katilimi Sevmişim'de sadece kadın olmanın değil eşcinsel olmanın da zorluğunu anlatmış yazar. Toplum için farklı olmanın ne demek olduğunu. Kötülerin küçük kız çocuklarına acımadığını da... 



Mine Hanım bir üniversitede Türk Dili okutmanı. Aynı zamanda sıkı bir feminist. Kadın hakları savunucusu. Ateşli bir aktivist. Kendisine yapılan haksızlıklara, hayatın zorluklarına karşı her zaman pozitif, her zaman gülen güçlü bir kadın.

Ben şanslıyım. Çünkü kendisiyle tanıştım. O'nun o kocaman yüreğini gördüm, tanıdım, sevdim, saygı duydum. 

Bence bu kadar duygusal ve bu kadar iyi bir kaleme sahip bir kadının elinden çıkmış bir aşk romanı okumak sanırım hepimizin hakkı :) 


Mine ENGİN TEKAY'ı twitterdan takip etmek isteseniz: https://twitter.com/mineengintekayy

Siz de Sardunya Kokan Kadınlardansanız: https://www.facebook.com/SardunyaKokanKadinlar

7 Aralık 2014 Pazar

GUGUK KUŞU

     Sanırım bu aylar benim yazma dönemlerim. Birkaç yazı yazar, sonra yine bırakırım gibime geliyor :) En son yeterlilikten geçtiğimi ve tükenmişlik sendromuna tutulduğumu yazmışım. Şimdi teze geçtim ve gayet iyiyim. Ama biraz tembellik ettiğim doğru. Amaç sonbaharda işletme doktoru olmak. 


     Bugünlerde tezden ziyade başka şeylerle uğraşıyorum. Havaların soğumasıyla tekrar örgüye başladım. Hatta ilk beremi de ördüm. O da başka bir yazıda olsun. Örgü haricinde kitap okumaya yeniden başladım. Malum akademisyen olunca bol bol kitap okuyoruz ve roman tarzı şeylere pek sıra gelmiyor. Bugün J.K.ROWLING'in Robert GALBRAITH mahlasıyla yazdığı Guguk Kuşu kitabını bitirdim. Harry Potter serisini hiç kaçırmamış biri olarak Rowling'e olan hayranlığım bu kitabı almamı sağladı diyebilirim. 

     Kitabın konusu; genç, güzel ve popüler bir mankenin ölümüyle ilgili. Polis bunun bir cinayet olduğunu söyleyerek, dosyayı kapatıyor. Ancak kızın ağabeyi bunun bir cinayet olduğundan emin. Bu işi çözmesi için de eski bir asker olan Cormoran Strike'a gidiyor ve dedektifimizin maceraları burada başlıyor. Kitap sanırım bir seri olacak. Çünkü roman, "dedektif Cormoran Strike'ın maceraları İpek Yolu romanıyla devam edecek" yazısıyla bitiyor. Eh biz de bekliyoruz. Kitabı tavsiye ederim. Yazar, karakterleri çok iyi betimlemiş. Kitabı okurken her biri gözünüzde canlanıyor. Tarzı Harry Potter'ı andırıyor bence. Çünkü bu kitapta da Harry Potter'da da kitabın sonuna kadar herşeyden ve herkesten şüpheleniyorsunuz ve aslında en baştaki şüphenizin doğru olduğunu görüyorsunuz (yani en azından benim için öyle oldu). Alın, okuyun. 

     Bu kadar yazı bana yeter, hadi bye :)

5 Ocak 2014 Pazar

Doktora = Tükenmişlik Sendromu

Yeterlilik geldi, geçti ve ben de sınavı geçtim. Bugünlerde şu soru aklıma takılıp duruyor: "acaba yeterlilik sonrası herkes benim yaşadığım duygulara mı sahip oluyor?". Sanırım "Tükenmişlik Sendromu"na yakalandım. Meryem Uzerli'yi şimdi daha iyi anlıyorum. Canım hiçbir şey yapmak istemiyor. Sürekli bıkmış, hiçbir şeyden mutlu olmayan bir ruh hali içindeyim. Eskiden bana zevk veren örgü örmek, kitap okumak, takı yapmak, film seyretmek, Candy Crush oynamak :) hatta dedikodu yapmak bile zevk vermiyor. Anlayacağınız doktoraya girmek ayrı bir dert, dersleri vermek ayrı bir dert, yeterliliğe girmek ayrı bir dert. Tabii daha bitmedi. Anladım ki doktora sevmeden yapılmaz. O yüzden akademik kariyer yapmak isteyenlere bir kez daha oturup düşünün derim. Şahsen yaptığım işi sevmeseydim uykusuz gecelere, yorgun gözlere, okumaktan ambele olmuş beyne, sınav stresinden yıpranmış sinirlere, tükenmişliğe çoktan yenilir ve bu işi bırakırdım. Offf yazarken bile sıkıldım. Hadi bye....







7 Ekim 2013 Pazartesi

tataaaammmm hafta sonu mahsulleri


benim yeterliliğe çalışıyor olmam lazımdı ama şeytan ruhumu satın aldı ve ben yine ders çalışmak dışında ne varsa yaptım :((







23 Şubat 2013 Cumartesi

dizi çılgınlığı


Shameless, The Mentalist, Suits, Breaking Bad, How I Met Your Mother derken yeni 2 diziye başladım. Aslında yeni değiller ama ben yeni başladım :) Birisi Revenge diğeri ise Castle. Revenge, yerli versiyonu başladı başlayacak derken epey bir merak uyandırmıştı. Bir de Beren Saat faktörü olunca bari orijinalinden bir başlayayım dedim. Neyse başladım. Ama nasıl başlamak! Günde 11 bölüm seyrettiğim oldu. Şimdi 2. sezonda ve ben her hafta düzenli seyrediyorum. Yanlış anlaşılmasın güzel olduğundan değil, başladığım şeyi bitirme hastalığına sahip olduğumdan dolayı hala bu iğrenç diziyi takip ediyorum. Kesinlikle iğrenç. Bence izleyiciyi aptal yerine koyan bir senaryoya sahip (sakın sen niye seyrediyorsun demeyin, benimki takıntı). Ha Brezilya dizileri ha Revenge. Çok yavaş ilerliyor, 10 dakika bakışmalar, 2 kelimelik bir cümleyi 20 dakikada söylemeler falan. Sıkıcı. Bu arada bizim yerli Revenge'in castı orijinal Revenge'e bin basar. Orijinalindeki oyuncular bile itici.


İkinci başladığım dizi Castle. Polisiye seven biri olarak hadi buna da başlıyım dedim. İlk sezonun ilk bölümleri bence hatalarla doluydu. Daha ilk sahnede cinayeti çözüyorsunuz. Zaten Amerika'da da ilk sezon 10 bölüm yayınlandıktan sonra çekimleri durdurmuşlar. Sanırım bu ara iyi olmuş. Çünkü 2.sezon süper. Bu diziye yazılabilirsiniz. Dedektif Kate Beckett ile polisiye roman yazarı Richard (Rick) Castle'ın maceralarıyla dolu bir dizi. Kadın dedektif ile polisiyeye ilgili duyan sivil danışman olayı her ne kadar Mentalist'i andırsa da ikisini de izlemek bence keyif verici. Tavsiye edilirler efendim. Bu arada Two Men, A Girl and A Pizza Place'i seyretmiş olanlar varsa Nathan Fillion'u yani bizim Castle tanıyacaklardır. Sırf nostalji olsun diye bile seyredilir bu dizi.



not: hatırlayan var mı Two Men, A Girl and A Pizza Place'i? gençliğimin dizisi :)

30 Temmuz 2012 Pazartesi

telefonla satış

günün en yoğun saatinde cep telefonu çalar, müsait değilsindir ve meşgule atarsın. numarayı da tanımadığın için umursamazsın. ama karşı taraf ısrarlıdır. arar da arar. ta ki sen açana, cevap verene kadar. veee sonunda o çok mühim aramaya cevap verirsin. karşıdan bir bant kaydı duyarsın:

-iyi günler. 1 ayda sigarayı bıraktırıyoruz, falan filan falan filan ebelek gübelek lay lay lom. eğer sigarayı bırakmak istiyorsanız 1e basın bimnemne yapmak istiyorsanız 2ye basın.

bu saçma olayı yaşayan ben, sigara kullanmadığım halde 1'e bastım. bastığım gibi telefon çattadanak yüzüme kapandı. aradan 30-40 dakika geçtikten sonra aynı numaradan gayet kibar konuşan bir zat-ı muhterem beni aradı. sigarayı bırakmak istediğim için bana dönmüşler. ben de onlarla şu konuşmayı yaptım:

ben - beyefendi size birkaç sorum olacak:
1-sigara kullandığımı nereden biliyorsunuz?
2-sigarayı bırakmak istediğimi nereden çıkardınız?
3-numaramı nereden aldınız?

telefondaki hödük - efendim bu konudaki yetkili arkadaşıma aktarayım sizi. iyi günler. 

ÇAT. DIT DIT DIT DIT DIT DIT DIT DIT   

anlaşılacağı üzere yine çattadanak suratıma kapatılan bir telefon. 

şimdi ben merak ediyorum. bizim numaralarımızı bunlara kim veriyor? ne hakla bizi rahatsız edebiliyorlar? gsm operatörümden şüphelenmekteyim. çünkü bu operatöre ait hattıma sürekli bu tarz telefonlar gelirken, diğer gsm operatörüne ait hatta hiç bir reklam, sapık supuk aramalar gelmiyor. acaba bizim gsm operatörü numaralarımızı satıyor mu? öff paranoyak olduk bunların yüzünden.  

geçenlerde babamı arayıp kutsal kitabımızı satmaya çalışmışlar. ama bu sefer tarz daha farklı:

- X (babamın adı) abi iyi günler. falan fişman yalan dolan bla bla bla.....

adamlar utanmasalar, "abi bu akşam bi yemeğe gelelim" falan diyecekler.

haa bir de SALİH (salih güzel oldu ama :) markayı siz bulun artık) Armutlu Evleri için arıyoruz. ayrıca tekne gezimiz var. bu markanın tacizinden kurtulana kadar az çekmedik ailecek.  

neyse efendim anlayacağınız telefon tacizlerinden bıktık. yeter yahu. artık telefonla satışlara yasak gelsin. istemiyoruz kardeşim sizin malınızı, tedavinizi, ebeleğinizi gübeleğinizi.